Fransız anatomist George Cuvier tarafından öne sürülmüş olan katastrofizm, bilinen diğer ismi ile kıyamet kuramı, dünya üzerindeki karasal oluşumlarının büyük bir kısmının ya da tamamının katastrofik birtakım olaylar neticesinde oluştuğunu ileri sürer. Katastrofizme göre, katmanlar arasında bulunan her bir sınır kuraklık ya da sel gibi felaketlere maruz kalındıktan sonra ortadan kalkmış ve bahsedilen dönemlerde hayatını sürdüren çoğu tür ortadan kalkmıştır.
Ancak görüyoruz ki katastrofizm, olayların evrimsel olarak birbirine bağlı olduğu bir kuram değildir. Daha çok teolojik nedenlere ve açıklamalara bağlı olarak katmanlaşmalar açıklanır ve katastrofizm, bu felaketleri tanrının bir cezası olarak görür.
Bizler katastrofizmin, 19. yüzyıla kadar jeoloji bilimi içerisinde oldukça ünlü bir kuram olduğunu görüyoruz. Bahsettiğimiz gibi 19. yüzyıla kadar egemenliğini koruyan bu görüşe örnekler verecek olursak; 1715 yılına kadar yaşamış Thomas Burnet tarafından ortaya atılan yerküre modeline göz atalım.
Burnet tarafından ortaya atılan yerküre modeli iddia ediyordu ki; Nuh tufanına kadar gelen dönemde boşluklardan oluşan ve içi su ile dolu olan bir yerküre yer almaktaydı. Büyük selden sonra ise kırılan kabukların parçaları, dağları ve okyanusları oluşturdu. Burnet’in yerküre modeline baktığımızda aslında katastrofizmin ilk örneklerinden biri olduğunu görüyoruz.
İlk olarak üzerinden geçtiğimiz katastrofizm tanımına tekrar göz atacak olursanız; bilimsel kanıtlar yerine teolojik açıklamalara bağlı kalındığını biraz önceki örnek yardımı ile daha rahat görebilirsiniz.
En basit şekilde anlatacak olursak, katastrofizmi bilinen jeolojik zamanları 3 ölen bir yok oluş teorisi olarak açıklayabiliriz. İlki permiyan döneminin sonunda meydana gelen ve mezozoik dönemi başlatan bu olay sırasında canlı türlerinin neredeyse %95’inin yok olduğu tahmin ediliyor. İki olayla ise mezozoik dönem bitiyor ve senozoik dönem başlıyor.
Yine tüm türlerin yaklaşık yüzde altmışı ile yüzde seksenini yok eden bu olay, pek çok teori ortaya atılmış olsa da yine bir meteorun çarpması ile meydana gelmiş olduğu varsayılan bir olaydır.
Katastrofizmde ise jeolojik durumların çoğunun, mitsel ve teolojik dayanaklarla açıklandığını görürüz. En temel şekilde mantığını kavradıktan sonra gelin katastrofizmle ilgili hangi gelişmelerin yaşandığına ve katastrofizmin tarihçesine de birlikte göz atalım.
Katastrofizm Tarihçesi
Katastrofizmin tarihçesine baktığımızda, özellikle 19. yüzyılın başlarındaki jeoloji gelişiminde göz önünde bulundurarak, Hristiyan Batı toplumundaki çoğu bilimsel açıklama ve bilimsel yaklaşım örneğinde olduğu gibi; bu konuda da İncil, mitsel açıklamalar ve benzeri teolojik açıklamaların çoğu bilimsel çalışmada dayanak olduğunu görüyoruz.
Katastrofizm dendiğinde ilk akla gelen ve katastrofizmin en büyük savunucusu olan Fransız Cuvier, özellikle kendi çalışmalarını ve başkalarının fosil çalışmalarının kayıtlarını gözlemledikten sonra, bu kayıtlardan edindiği gözlemlerin sonucunda faunaları açıklamayı kendine ilke edinmişti.
Nuh tufanındaki büyük sel atıfta bulunmadı, ya da nesli tükenmiş olan herhangi bir canlı türünün tekrar nüfusunun meydana geldiği durumları ilahi bir yolla açıklamadı. Yani aslında görüyoruz ki, Cuvier aydınlanma fikirlerinden de oldukça etkilenmiş bir bilim insanı.
Ancak yine biliyoruz ki, 19. yüzyıl başlarında teolojinin meteorolojik fikirlerin oldukça etkili olduğu bir dönemdi. Bu dönemde yaşayan bazı jeologlar, Cuvier’in fosil dörtlüler hakkındaki makalelerine bir giriş yazarak ve Cuvier’in devrimlerinin son bölümlerini İncil’deki sel ile ilişkilendirerek çeşitli notlar eklediler.
Bu çalışma oldukça ses getiren bir çalışma oldu. Hatta bu çalışma yapan jeologlardan biri olan Buckland, kariyerinin büyük bir kısmına İncil senin gerçeklerini kanıtlamaya yönelik çalışmalarla geçirdi.
1830’lu yıllara geldiğimizde, Charles Lyell’ın “Jeolojinin İlkeleri” üç ciltlik eserinde; çok uzun bir zaman boyunca yavaş yavaş ilerleyen biyolojik süreçler tarafından dünyanın şekillendirildiği belirtilir. Lyell aslında, bu zamana kadar varlığını sürdüren ve aslında çokça sesini duyuran Cuvier ve Buckland gibi önemli katastrofizm savunucularına meydan okur.
1850 ile 1980’e kadar geçen bu uzun süreçte ise, çoğu jeologun tekdüzelik ya da kademeliizim fikrini benimsediğini görüyoruz. Tekdüzelik Fikri iyice yükseldikten sonra başka bir teorinin ortaya çıkması oldukça zorlaştı. Fakat 1923 yılında Bretz, ABD Washington eyaletinde bulunan bir buzul gölü hakkında makale yayınladı. Bretz, yine bir tartışma başlatmış oldu ve jeolojinin kuruluşundan beri süregelen teorilere karşı bir direniş başlattı.